İnsan Rasyonel Bir Hesap Makinesi mi?
Ekonomiyle ilgili takip ettiğiniz her türlü yayında
insanların özünde rasyonel ve kişisel çıkarlarını gözeten varlıklar olduğu varsayımı
yapıldığını görürsünüz. Ekonomik modellerin odak noktasında olan bu varsayımda
insana Homo Economicus ya da Türkçesiyle
“ekonomik insan” denir. Bu fikre göre
bireyler karar alırken toplumun iyiliğini değil kendilerini düşünerek kendi
refahını en yüksek seviyeye çıkarak kararları, var olan tüm seçenekleri
mantıklı bir şekilde değerlendirerek aldığını varsayar. Bireyler bu süreçte en
az emeği ya da bedeli ödeyerek en çok faydayı – tatmini – sağlayacak olan seçeneği seçerler. Bu varsayım ilk defa
1776 yılında Adam Smith’in Ulusların Zenginliği adlı eserinde ifade edilmiştir.
Smith’in asıl düşüncesi, insani ekonomik etkileşimin
temelde kişisel çıkar tarafından yönetildiğiydi ve fikrini “Akşam yemeğimizi
kasabın, bira üreticisinin ya da fırıncının cömertliği nedeniyle değil, kendi
çıkarlarını –para kazanmayı- gözettikleri için yiyebiliyoruz” örneğiyle
savunuyordu. Mal ve Hizmet sağlayanlar,
karar alırken kendi karlarını maksimum seviyeye çıkarmanın yollarını ararlar;
bu durumun akşam yemeğimizi sağladığı gerçeği onları pek ilgilendirmez buradaki
tek amaç kar elde etmektir.
19.yy’da İngiliz Filozof John Stuart Mill, Smith’in
fikirlerini geliştirdi. Mill, insanların zenginlik sahibi olmaya çalışan varlıklar
olduğuna inanıyordu, burada zenginlikten kastı sadece para değil aynı zamanda
iyi olan her şeyi elde etmekti. Bireylerin mümkün olan en yüksek refah seviyesine
ulaşmak istediklerini ancak bu hedefe ulaşmak için mümkün olan en az çabayı
gösterdiklerini ifade ediyordu.
Maliyetler ve Faydaları
Günümüzde Homo Economicus fikri rasyonel seçim teorisi adıyla biliniyor. Açıklamak gerekirse
İnsanların her türlü ekonomik ve sosyal kararın maliyetini ve faydalarını
analiz edip değerlendirerek alması anlamına geliyor. Örneğin banka soyma eylemini
değerlendirirken bu suçu işleyip işlememe yönünde karar vermeden önce oluşacak
faydalar, -artan zenginlik, diğer suçlulardan
daha fazla saygı görmek- ve maliyetler –
yakalanma riski - olarak sayılabilir.
Eğer eylemler bir amaca ulaşma hedefiyle, maliyet ve faydaların aklı başında bir
şekilde hesaplanması sonucunda uygulanıyorsa ekonomistler bu eylemlerin rasyonel olduğunu varsayarlar. Ekonomi biliminin,
amacın kendisiyle ilgili söyleyecekleri azdır. Hatta bazı durumlarda başkasının
amacı bizim için mantıksız olabilir. Örneğin onaylanmamış zayıflama ilaçlarının
kullanılması birçoğumuza tehlikeli bir karar olarak görülse de kullanan birey
için zayıflama isteği düşünüldüğünde
rasyonel bir karar olabilir.
Homo Economicus fikrinin
detayları bazı ekonomistler tarafından tartışmaya açıldı. Bu fikrin, karar alma
aşamasında ilgili her etmeni düşünüp tartışamayacağımız gerçeğini göz ardı
ettiğini, çünkü her eylemin maliyetinin ve faydasının hesaplanması için duyulan
tüm gerçeklerin toplanıp değerlendirilemeyecek kadar karmaşık olduğunu
savunuyorlardı. Gerçek hayatta ise genellikle geçmiş tecrübelerimiz,
alışkanlıklarımız ve göz kararımıza dayanarak fayda ve maliyet hesaplamalarını
es geçerek hızlı kararlar alıyoruz.
Ayrıca bu teori, uzun ve kısa vadeli hedeflerin birbirleriyle
çeliştiği durumlarda sekteye uğrar. Örneğin bireyler sağlıksız bir seçim
olduğunu bildiği halde susuzluğunu gidermek için bu suyu kullanabilir. Davranışsal Ekonomistler (modern
ekonominin cevaplayamadığı sorulara –insanlar neden ihtiyacından fazla telefon
dakikasını satın alır vb. gibi – cevap arayan iktisadın genç bir dalı) ise
insanların seçimlerini yaparken Homo Economicus kavramına göre farklı gelişen
davranış yollarını keşfetmeye başladılar bile. Ekonomik İnsan fikri bireysel davranışı açıklamak için bütünüyle
yeterli olmayabilir, ancak birçok ekonomist karı maksimize eden yani başarılı
olan şirketlerin eylemlerini açıklamak için bu fikrin hala yararlı olduğunu
savunuyor.
Aile İçindeki Ekonomi,
Amerikalı ekonomist Gary Becker
genellikle sosyolojiyle alakalı alanlara ekonomiyi uygulayan ilk
ekonomistlerden biriydi. Becker, aile hayatını ilgilendiren konularda alınan
kararların maliyetleri ve faydaları değerlendirilerek alındığını savunur.
Örneğin evliliği de bir piyasa olarak gören Becker, bu kapsamda ekonomik
niteliklerin partnerlerin eşleşmesini nasıl etkilediğini analiz etti ve aile
içerisindeki yardımlaşmanın sevgiden ziyade parasal bir ödül elde etme
ümidiyle yapıldığı sonucuna vardı. Becker çocuklara yapılan eğitim
yatırımlarının, emeklilik birikimlerine göre genelde daha iyi getiri oranı
sağladığı gerekçesiyle yapıldığına inanıyordu. - Çocuğa yatırım yapan aile
onun ileride servet kazanarak kendilerine bakacağını hesaplarlar - Çocuklar
ailelerine yardım etmelerini taahhüt edecek vicdan azabı, zorunluluk, görev
bilinci, ve sevgi duygularıyla yetiştiriliyorlardı. Çünkü çocukların ebeveynlerine
bakmaları yasalarla zorlanamıyordu. Bu nedenle refah durumunun fertlerin
birbirine olan bağlılığını azaltması nedeniyle ailelere zarar verdiği
söylenebilir. – durumu iyi olan aile çocuklarından bir beklenti içinde olmayacağı
için onların manevi ihtiyaçlarıyla daha az ilgilenebilir-
|
Yorumlar
Yorum Gönder